Category Archives: Şiir

Orhan Veli – Bütün Şiirleri


TITLE

Güçlüklere, bir başına da olsa, karşı koyan insan kuvvetli insan olmalı. Ben bunu yalnız kalıp da ümitsizlik içinde olduğumu hissettiğim anlarda daha iyi anladım. Bununla beraber, senelerden beri, o kadar çok zamanlar yalnız kaldım ki bu hale adeta alışır, hatta – kuvvetli olmanın gururunu duyabilmek için – zaman zaman yalnızlığı arar oldum  diyor Orhan Veli. Ne garip, ben de tek kişilik hayallerimde, denizin dibini boylarken farkettim bunu. Süsüyle püsüyle bizi baştan çıkaran kent hayatı benliğimizi sadece kör, sağır, dilsiz değil; aynı zamanda topal, kolsuz kanatsız bırakmadı mı? Ve biz kentliler bunu ‘kanık’samadık mı? Ruhum şaşaaya, imitasyona,  spotlara, sese, kayırmalara, iki yüzlülere, sevgisizlere, samimiyetsizlere aşırı reaksiyon göstermeye başlayınca kıblemi rahatça tayin edebileceğim şeylere yaklaşmaya başladım. Artık halimden memnunum. Ve memnun olduğum için belki de bir zamanlar şairden saymadığım Orhan Veli’yi okumaya başladım. Gördüm ki o da benim gibi biraz kızgın, fazla alaycı, yenilik konusunda da oldukça radikal. Öyle ki yüzyıllar boyu sürdürülen geleneği, alt alta yazdığı üç beş cümle ile hem de aldırmadan yıktı. O gelenek hala okuduğum, önünde eğildiğim muazzam bir değer bizler için. Orası ayrı… Ama Orhan Veli bambaşka bir anlayışla karşımıza çıkarak şiirde ahengin yalnızca kafiye ile sağlanmadığını ispat etmeseydi edebiyatımızın hali nice olurdu diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Öyle ya, ona göre marifet kafiye ve vezinde değildir. Marifet, şiiri şiir yapan hususu yani manayı yakalamaktır. Onun konuşma diline benzediği  şiirleri, pek övdüğü sürrealist yaklaşım kimileri tarafından eleştirilmiştir. Fakat o aleyhimde yazılan yazıların, lehimdekilerden fazla olması beni memnun eder sözü ile adeta bir tahammül örneği olmuştur.

Orhan Veli’ye göre şiir bu zamana kadar  burjuvazinin malı olmaktan başka hiçbir işe yaramamıştır. Meselenin bir sınıfın ihtiyaçlarının müdafaasını yapmak değil de, sadece zevkini aramak, bulmak ve onu sanata hakim kılmak olduğunu düşünür. Yeni bir zevke, yeni yollarla ve vasıtalarla varılacağı için yapının temelden değiştirilmesi gerektiğinin önemini vurgulayan şair, şiirde tasvirin  olabileceğini, yalnız esas unsur olmaması gerektiğini savunur.

Orhan Veli okunması ve anlaşılması gereken tatlı bir şair. Yapı Kredi Yayınları bütün şiirlerini tek bir kitapta toplamış… Kendinizi kötü hissediyorsanız, biraz olsun tebessüm etmek istiyorsanız bence Orhan Veli şiirleri size  gelecek. Şimdiyse şiirlerinden favorim olanları huzurlarınızda paylaşmak istiyorum.

Misafir

Dün fena halde sıkıldım akşama kadar;

İki paket cigara bana mısın demedi;

Yazı yazacak oldum, sarmadı;

Keman çaldım ömrümde ilk defa;

Dolaştım,

Tavla oynayanları seyrettim

Bir şarkıyı başka makamla söyledim;

Sinek tuttum, bir kibrit kutusu;

Allah kahretsin, en sonunda,

Kalktım buraya geldim.

Misafir (2)

Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;

Entarisi sıyrılmış, hafiften;

Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;

Bir eliyle de göğsünü tutmuş.

İçinde kötülüğü yok, biliyorum;

Yok, benim de yok ama…

Olmaz ki!

Böyle de yatılmaz ki!

   – 1996 –

Misafir (3)

Harbe giden sarı saçlı çocuk!

Gene böyle güzel dön;

Dudaklarında deniz kokusu,

Kirpiklerinde tuz;

Harbe giden sarı saçlı çocuk!

1941

Yorum bırakın

Filed under Şiir

Kıyı Kitabı – Ece Temelkuran


kıyı kitabı kitap kapağı

Everest Yayınlarından çıkan bu enfes kitabın sağ alt kösesinde bulunan “Hayat Üçlemesi 3” ifadesinin ne anlama geldiğini öğrendiğimde kitabın sonuna gelmiştim. Meğerse Kıyı Kitabı,  “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır” ve “İç kitabı”nın devamı niteliğindeymiş. Hiç de dikkatimi çekmemişti. Bunu gözden kaçırmam normaldi esasında, çünkü Ece Temelkuran’ın iyi bir okuru değildim. Kendisini yalnızca twitter’dan takip ediyordum. Ve orada insanların verdiği tepkilerden anladığım, onun bazı kesimlerce  çok sevildiği, bazı kesimlerce de hiç sevilmediğiydi. Ortası? Yoktu.

Ece Temelkuran ile bizzat tanışmamız kitap fuarında gerçekleşti. Tabii bu görüşmenin öncesinde bir kitabını almak ve kendisine imzalatmak istedim. Stantta yan yana dizilmiş kitaplardan dikkatimi ilk çeken, Kıyı Kitabı oldu ve bir deniz aşığı olarak elim ona gitti. İçindekiler kısmına göz attığım anda Ece hanım ile aynı dili konuştuğumuz kanısına vardım. Fazla uzatmayacağım; özel ve gerçekten samimi denilebilecek bir  konuşmanın ardından, öz ve göndermeli bir yazı ile kitabımı imzaladı.

Sincap

Türünü bile bilmiyordum bu kitabın. Eve geldiğimde kontrol ettim. Şiir deseniz değil, düz yazı deseniz hiç değil.  İnternetten araştırdım; şiir – metin demiş buna kendisi. İlgi ile çevirdiğim kitabın her sayfasını aşık olarak nihayete erdirdim. Okurken kendi kendime bu kitabın türü romanmış aslında dedim. Muazzam bir olay örgüsü, çelişkisiz anlatılar. İçinde birden fazla karakter. Hepsi de bizden. Olmuş  ya da olabilir nitelikteki konular… Tabii anlayana.

Yazarın asıl amacı, içe bakış. Bir yola koyuluş, dahası bir yol oluş. Bu yola çıkmadan önce bileceğin, bırakacağın, taşıyacağın şeylerin neler olduğunu anlatıyor. Yola başlayan yolcunun başına gelen ve gelebilecek her şeyi ortaya döküyor. Hiçkimse olabilmenin ehemmiyetinden, bireyin kendisini silikleştirmesinin gerekliliğinden de bahsediyor. Bu yönüyle tasavvufun ucundan tutulduğu da belirtilmelidir. Kulak verin şu cümlelere:

Yolunu arayan bir yolculuksa çıkılacak olan, heybeni

doldurmak değildir yapacağın. Olabildiğince boşalt

heybeni: Ben’i”

“Ben” ile başlayan “sen” ile biten iki “sunu”  şiir – metninin yer aldığı farklı bir kitaptı. Kah karada yürüdüm, koştum; kah havada dönerek uçtum. Kah rüzgar oldum estim, kah su olup taş aşındırdım. Ben ise bu yazımı Ece Temelkuran’ı hiç sevmeyen kesime armağan ediyor, özellikle onların bu kitabını okumasını istiyorum. O: “İnanmak zorundasın bana; insana. Çünkü yok iyi kalpli bir tanrı” dese bile bunu istiyorum.

“Çoktan göçmüşlerin dediği gibi; yolcu yol olur sonunda.”

“… Yalnız unutma:

Ağırlık yapmayan her şey hafif değildir aslında .… Elin gitmesin

denenmiş kalp haritalarına. Aklının işaretlediği krokiler de

yardım edemez sana ….”

Eğer tavsiyemi değerlendirip, okumak kararına varırsanız kitabın başlarında ve sonlarında dinlemeniz için iki link veriyorum.

Vivaldi, Four Seasons: Winter

Vivaldi, Four Seasons: Summer

-Leyli

3 Yorum

Filed under Şiir, Şiir - Metin

Birhan Keskin – “Y’ol” & “Soğuk Kazı”


Soğuk kazı

Başucu değişmezlerimiz vardır hayatımızda, hele ki şiir denilince herkesin aklında canlanan farklıdır. Benim dönem dönem geri döndüğüm iki kitap var ki Birhan Keskin’e aitler; Y’ol ve Soğuk Kazı. Metis yayınlarına ait 60- 70 sayfalık ince, kırık ruhlar için yazılmış satırlarla dolu şiirler benim gözümde.

Yazının Tınısı sözleri Birhan Keskin’e ait olan Zaman:

Pandora’nın Umudu

Yorum bırakın

Filed under Şiir

Denize Atılan Şişe – Serkan Öztürk


Sayıklamalar

“Serkan Öztürk denilince aklımıza pek çok şey gelmeli. Şiir gibi, resim gibi, oyun gibi, kukla gibi, karikatür gibi, fotoğraf gibi…”

İlk defa Samsun AKM’de gördüğüm ve oyunu Eşref Paşalılar’ı seyrederken kendisini işaret ederek, arkadaşıma: “Kim bu ya hu?” diye sorduğumda işte böyle cevap vermişti… Şiir, resim, karikatür vs. diye sıralarken “Atladığım bir şey oldu mu acaba?” diye sorgulatacak kadar çok yönlü kendisi.

Keyifle seyrettiğim oyundan sonra, çıkış kapısına yakın bir yerde sergilenen kitaplara bakmaya gittiğimde gözüme ilk çarpan “Denize Atılan Şişe” oldu.  Bu kitabı gördüğümde zihnimde aniden liseden bir arkadaşım canlanıvermişti. Bir gün elime bir kitap tutuşturmuş, “bunu oku çok güzel şeyler var içinde.” demiş, “Ama sonra geri ver hee.” diye de uyarıda bulunmuştu. O dönem Fuzuli, Baki, Necip Fazıl ve Yahya Kemal’den başka şiir okumayan ben, kitabı kapağını bile açmadan kitaplığıma koymuş, birkaç gün orada beklettikten sonra arkadaşıma geri vermiştim. Neyse ki “Nasıldı?” diye sormadı. Evet tahmin ettiğiniz gibi kitabın adı “Denize Atılan Şişe” idi.

Kitabın arka kapağında şöyle yazıyordu:

“bu kitabın içindekiler

denize atılmış şişenin serencamıdır.

içine kelimeler sıkıştırılmış bu şişenin

dalgalarla sahilden sahile sürüklenmesidir.

kah fırtınayla, kah güneşle…

 denize atılmış şişe

kimlerin sahiline vuracak?

…”

Denize attığın şişeyi Marmara’nın sahilinde elime alıp, içine bakmadan tekrar denize göndermiştim. Yıllar sonra şişen yine beni Karadeniz sahilinde buldu, sevgili Serkan Öztürk.

-Leyli

2 Yorum

Filed under Şiir

Bir Yusuf Masalı – İsmet Özel


Aslında bir şiir kitabından önce tanıtmak istediğim birçok kitap varken, Yusuf’un masalını elime aldığımda kendimi son sayfayı çevirirken buldum. İsmet Özel’i kısa alıntılardan tanıyordum sadece. Bir hayal alemine götürdü beni Şivekar ile Yusuf. Kısa kısa şöyle ki;

” -Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız

ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla.

-Yazgım

Kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

-Onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize.

Bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

-Uzaktan işmar edip durmasın bana

Gelsin bana dokunsun

Alnının çatında değil belki

Ama bir iriminde aklının

Kalsın kokum.

-Seni uçurmazsa yandın

Kuşları da uçuran.

-Şairsin! Arkanı dönme! Neyin var sen de fırlat!

-Soru

Dünyayı karman çorman bıraktı önüne.

-Hüsnü Yusuf’a bakan diyecek ki

Güzel; ama  bir pürüz var.

Güzel; ama başıma kim bilir ne bela açar.

Güzel; ama daha temiz olabilirdi.

-Oysa yalnız nesneler değil duygular düşünceler

Ararlar ve bilmek isterler benzerleri arasındaki yerlerini

-Ve kapanmak bilmiyor bir kere açıldı mı söz.

-Yusuf’u kaçıran.

Yusuf’u insanların dünyasında

El alemin dipsiz düşkünlüklerinden tutundurmayan.

-Eskiler iz sürer.

Biz muttasıl arıyoruz yeni insanlar.

Arıyoruz alemin iç yüzünden zihnimize

Yansıyan bir tasarımla gerçeği.

Eskiler aramaz, iz sürer.

Bilirler Evet’le Hayır arasına Belki

Sokulduğunda

Felaket gelir.

-Yalnız arayan bilir acısını.

Aramamak acımamak demektir.

-Arayana yoksulluk eziyet vermiyor.

Arayanın aramaktan başka derdi yok.

-Haber almakla yol tüketilmiyor.

-Bu bahçe keşfe açık bir kalbi bekler gibi

Yürüdükçe bahçeden bir şey siniyor kıza.

-Şivekar buldu

Kendi arayışında bir karşılık bulunduğunu.

-Hayret ki cinler bu kızı kaçırmamış

Bu fevkalade gönlüyle.

-Bir Yusuf, Bir Şivekar

Anlamı yoktu artık ayrı hayatlarının

Çabuk anladılar ki armağanmış yaşadıkları

Verilmeyi beklemişler birbirlerine.

-Çünkü zaman

İki insan

Ya da

Hiç.

-Buraya kadar geldi masal

Şimdi acep ne olacak?

-Yine de sormak lazım

Kavuşmak

Denir mi

Hep bir arada bulunmaya? “

Ve daha nicesi… Okuyun.

Pandora’nın Umudu – 10 Nisan 2011

Yorum bırakın

Filed under Şiir