Merhaba kitapseverler
Mektuplardan oluşan bir günce ile devam ediyoruz maratona. Bu kitap pek “sıkı” çıktı. Ne yazık ki satışı yok artık. Ben de Kadıköy Akmar Pasajı’ndaki Gençlik Kitabevi’nde buldum. Bir gün sonra kargoladılar. İkinci eldi ama tertemiz ve sapasağlamdı. Rutinleri hallettikten, annemden “Tamam odana çekilebilirsin artık.” Komutunu aldıktan sonra masamın başına geçip okumaya başladım.
Bir teşekkür…
Gebze’den Kadıköy’e bu kitap için yollara düşmem evet, biraz enteresan. Bunun için beni suçlayamazsınız. Bütün suç bu kitabı aklıma atan Mürekkep Dünyam adlı blog yazarınındır. Şaka bir yana, bu kitap ile tanışmama vesile olduğu için kendisine sonsuz teşekkür ederim.
Eser hakkında…
Gelelim henüz okumadan aklımı başımdan alan esere. Eser, Tamaro’nun hayali arkadaşı Mathilda’ya yazdığı 49 mektuptan oluşmakta. Bu mektuplar, Famiglia Cristiana dergisinin önerisi üzerine kaleme alınır ve bir yıl boyunca bu dergide yayınlanır. İlk mektubunda yazar, Mathilda’ya derginin teklifine neden önce “hayır” dediğinden bahseder. Kararsızlıklarla dolu, uzun bir düşünme sürecinin başladığını, sonrasında bu “hayır”ın nasıl “acaba”ya ve “evet”e dönüştüğünü anlatır. Öneriyi kabul eden yazar hala korktuğunun da altını çizer.
Korku mu? Korku hala var, büyük ve söz sahibi bir zorbaya benzeyen Mongolfier balonu gibi tepemde asılı. Ama zaten korkuların varlık nedenleri budur, onları yenmemizi bekler.
Her mektubunda ayrı bir tema işlenmiş. Söz gelimi bir mektubunda okumak üzerine; bir mektubunda yazmak üzerine durmuş. Mektuplarda bahsi geçen, benim de ilgi duyguğum temaların birkaçını naçizane şu şekilde sıralayabilirim: “yargılamak”, “memnuniyetsizlik”, “sabır ve sadakat”, “tüketim toplumu”, “kayıtsızlık”, “doğa sevgisi”, “ruh ve beden”, “iyilik ve kötülük” vb.
Yazarın bazı tespitleri bana Kutlu’yu hatırlattı. Yoksulluk İçimizde diyordu Tamaro da:
… Bu tür yaşantıda bir zamanların maddi yoksulluğundan farklı bir yoksulluk vardır. Bu içsel bir yoksulluktur ve korku vermekten çok, küçük düşürücüdür.
Rilke (sf. 27), İmparator’un Giysileri (sf. 55), Külkedisi (sf. 58), Pavlov (sf.62), Alice’in Kitabı (sf. 65) gibi kişilere, hikâye ve masallara gönderme de yapılmakta… Bunlar da etkileyici bir şekilde ele alınmış.
Zahmet, tüketim toplumunun külkedisi, ötekiler baloya giderken bodruma kilitlenen üvey kız kardeşidir. Tüketim toplumu kolaylık nakaratı ile beynimizi döver durur: Arzu ve bu arzunun hemen tatmin edilmesi tek bir şeydir ve tek bir şey olmak zorundadır.
Samimi, evvela. Duygu ve düşüncelerini kendine has bir üslupla yansıtmış. Sade ve akıcı. Sonra altını çizmeden geçebileceğin bir cümle yok; her cümle, yıldırım etkisi. Bu kitap bana bir adet not defteri edindirdi. Not düştüm sayfalarca. Bunlardan ancak birkaç tanesini, en sevdiklerimi paylaşabileceğim… Umarım siz de seversiniz.
“Yaşamın, manzara seyredilen bir teras değil bir yürüyüş olduğunu ve bu yürüyüşün bazı noktalarında yokuş tırmanmak gerektiğinin bilincinde olmak gerekir.
“Birini yargılamak istediğin zaman, önce gökte üç ay değişene dek onun mokasenlerinde yürümelisin.”
“Yontucular, alçıları bir topuzla vurarak kırarlar. Uyuyan insanların karşısında da aynı şeyi yapmak, elleri çırpmak ve bağırmak gerekir: “Uyanın. Yaşam burada, şu anda ve senin. Kaçırma da yakala.”
Tavsiye ediyorum… Deli gibi hem de.
Sevgiler
-L