Prof. Dr. İlber Ortaylı – Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek


Görsel

Uzun zaman olmuştu doğru düzgün tarih kitabı okumayalı. Son gönderim olan Amicis’in İstanbul eserinin türünü de gezi olarak tanımlarsak aylar geçti sanırım üzerinden. Kütüphanemi düzenlediğim zaman okumadığım kitapları bir kenara ayırdığımdan bahsetmiştim. Hatta onlar bitmeden yeni kitap satın almayacağıma dair verdiğim sözü de bir ayı geçkin zamandır tutuyorum. Büyük olay bu benim için. Çalışma masamın ünitesine yerleştirip, öncelik dediğim ise kitaplar genel olarak tarih ağırlıklı. Tarih kitapları benim çekimser yaklaştığım fakat oldukça lezzetli  olan ve olduğunu da bildiğim bir yemeği andırıyor.  Küçük bir lokma almadan, başına oturma cesaretini kendimde bulamıyorum. O lokma ise, eğer gözümün önünde olmazsa geçemiyor bir türlü boğazımdan. Ondan belki de, okumadığım tarih kitaplarım kütüphanemdeki raflardan çok üst üste odamda görüş mesafemin içerisinde yer alır. Bu şekilde okurum. Severek okurum…

İlber Ortaylı Hoca’nın kitapları da bu kriterin içinde benim için. Elime aldıktan, birkaç sayfa nasılmış diye baktıktan sonra ne zaman bittiğini anlayamadığım eserler kategorisinde. Hoca’nın dili enfes. Okumuyor da sanki dinliyormuş gibi hissettiriyor.  Perspektifi birçok tarihçiye göre oldukça geniş. Osmanlı’nın her yönden ne denli zengin bir imparatorluk olduğunu sunuyor kitaplarında bizlere. Ne körü körüne savunma ne de, insafsızca yerden yere vurum. Bu ikisinin ortasını öyle güzel yakalamış ki. Böylesi bir dengeye  tarihçilerimizin içinde rahmetli Yılmaz Öztuna Hoca’da da şahit olmuşumdur. Kitabın, düşünme ve analiz etme evresini aklınızda hiçbir soru işareti kalmadan bitirebiliyorsunuz. Ki bu  düşünen – sorgulayan insanlar için tarih kitaplarında pek mümkün değildir. Ama okuduğu kitabın araştırma değil de roman ve kurgusal yapısının daha baskın olmasını isteyen arkadaşlarımızı da baştan uyaralım, aradığınızı bu kitapta maalesef bulamazsınız.

 Bu kitap ilk başta ‘İçindekiler’ kısmıyla cezbediyor insanı. Konu başlıkları biraz tarih ilgisi olan herkesin merakını celbedecek yönde. Birkaç örnek verecek olursam;

İstanbul Tarihinden Esintiler

Bab-ı  Âli

Barok İstanbul’da

Fatih Ve Fetih

Osmanlı Seyahatnameleri

Osmanlı Mutfağı

Sultanahmet

Asar-ı Atika (Eski Eserler)

 gibi… Konu başlıkları kadar içeriklerinde de can alıcı temaslar, tesbitler ve bilgiler mevcut. Bildiğmiz klasik ve tekrarlanan ezberler dışında bilgiler bunlar.  Sultanahmet ve Ulema Semtleri konusunda değindiği suriçi ve tarihi eserlerin acilen korunmaya alınması karşısındaki hassasiyeti kitabın en sevdiğim noktalarıydı. Bakın ne diyor;

“…Koca İstanbul’da Sosyal Sigortalar Kurumu’nun, Merkez Bankası’nın yerleşeceği sanki başka alan yoktu. Bunları düşünemedik, falan filan enstitüleri buraya kurduk…”

“Biz onu (İstanbul) yenilerken bile o geometriye dikkat etmedik. Buna dikkat etme zamanı geliyor; çünkü biz bu mirası reddecek kadar zengin değiliz. Hiç kimse değil, tekrar üzerinde duruyorum; bu yeryüzünün en kültürlü ulusları dediğimiz ülkelerde bile hiç kimse böylesine bir-iki kilometre kareyi feda etme lüksüne sahip değildir. Ettikleri an yok olurlar”

 Osmanlı’nın tamamen bilmediğimiz yönlerini anlatıyor demiyorum. Neticesinde tarih yazara göre değişen bir öğreti olamaz.  Karanlıkta kalan yönleri çıkartılır ortaya, zamana göre beyan edilir ya da edilmez. Bilerek üzeri kapatılır bazen. Ve ne yazık ki yakın zamana kadar bizim gibi ülkelerde çamur atılır, korkulur, yeni baştan yazılmaya çalışır. Ama yine de kaynaklar bellidir. Ve geçmiş yeni baştan düzenlenemeyecek kadar üstündür insan aklından. Gerçek tarihçiler de bunun için uğraşmaz zaten. Çünkü kaynaklar ortaya çıkartıldıkça, en büyük dehaların dahi kurgulayamayacağı iyisiyle kötüsüyle fakat  birçok yönden yüce bir imparatorlukla tanışıyoruz. Tanışacağız da…

  Kitaptan alıntıladığım anekdotlar fazlasıyla mevcut diyemeyeceğim. Çünkü bir bütün bu kitap. Birçok araştırma kitabı gibi. Konular altının çizildiği cümle ve cümle öbekciklerinden daha çok tam olarak okunup hafızaya alınmalı.. Yine de altını çizip, not almadan bıraktığımı söylesem yalan olur. Size birkaç tanesini sunuyorum. Küçük bir fikir olması açısından.

 ’Bizim okul tarih derslerimizde bir israf, bir lüzumsuzluk olarak addedilen ve adından kanlı ve cahil bir isyanı davet ettiği için adeta suçlanan Lale Devri, bir medeniyetin açılması ve gelişmesi için adeta lüzumlu bir üslup değişikliğidir.’’

‘’Osmanlı Tarihi,açıkça söyleyelim biz Türklerin tarihidir, Türk devletinin tarihidir; ama aynı zamanda etrafımızdaki yirmi küsür devlette yaşayan onu aşkın milletin,çok dinli,çok dilli kavimlerin ortak tarihidir.’’

‘’Ahmet Cevdet Paşa’nın mezar biçimi Avusturyalı şarkiyatçı Hammer’i bile o kadar cezbetmişti ki, adamın Viyana civarında Klosterneuburg’taki mezarı bu şekildedir.’’

“Fatih bir rönesans senyörüdür. Rivayetler kendisinin çok lisan bildiği etrafındadır. Bu boş söz değildir. Mesela Trapezuntus Giacomo Langushi diyor ki, onun kadar Helen kaynaklarını okuyan yok.”

Ve eğer kitabı okumaya karar verirseniz, mümkünse satın alın derim. Bir kere okunup bırakılacak bir eser değil çünkü. Kütüphanenizde yer edinmeye layık.

 Sevgilerimle

-Sênmurw

Yorum bırakın

Filed under Araştırma - Tarih

Bir şey söylemek istiyorum !